Öğretmen Kimdir?
Hepimiz bir Eylül günü tanımışızdır öğretmenlerimizi, Yaz'dan kalma havaların Sonbahar'a hazırlandığı bir Eylül günü… Okul zilinin çalmasıyla beraber sınıflara gelen ders programında, ilk bakılan şey öğretmenlerin adı olmuştur hep. Çünkü, artık Eylül'ü beraber tamamlayacak, Ekim'i, Kasım'ı, Kış'ı birlikte yaşayacak,beraber üşüyecek aynı zamanda beraber ısınacaktık. İlkbahar'da okul bahçesindeki çiçeklerin sınıfı saran kokusunu birlikte hissedecek, kuş cıvıltıları içinde yazı birlikte karşılayacaktık.Artık 9 ay boyunca günümüzün büyük bir kısmını okulda arkadaşlarımız ve öğretmenlerimizle geçireceğizdir…
İlkokul sıralarında biraz heyecanla, biraz korkuyla ve biraz sevinçle tanıştığımız, kalem tutmayı, fasulyelerle saymayı öğreten, ikinci bir annemiz ve babamız olan “öğretmenimiz” lisede biraz daha değişerek anne ve babadan başka arkadaşımız, ablamız, abimiz olan “hocamıza” dönüşecektir…
İlkokul öğretmeni asla unutulmaz, nasıl unutulsun ki? Korkuyla kalkan parmaklara güven getiren, ilk şiirimizi ezberleten, ilk karnemizi veren ve her kahrımızı çeken vefakar insandır o… On'un yeri hep ayrı kalacaktır kalplerimizde…
Tabi bir de lise öğretmenleri vardır ki onların yeri de bambaşkadır… Artık onlar “hocam” diye hitap ettiğimiz, kimi zaman saatlerce ders yaptığımız öğretmenimiz, kimi zaman uzun sohbetler ettiğimiz sırdaşımız, kimi zaman şarkılar söylediğimiz arkadaşımız, bizi kollayan annemiz, deneyimlerini bizle paylaşan abilerimiz / ablalarımız olmuşlardır…
Öğretmenin ne olduğunu, ne olması gerektiğini, bu mesleğin ne kadar onurlu, ne kadar gurur verici bir meslek olduğunu lise sıralarında öğrendim ben… Şimdi bana biri sorsa, “Öğretmen nedir?” diye saatlerce hatta günlerce düşünürüm, nefes almadan, durmadan, duraksamadan ama bir türlü dilim dönmez anlatmaya… Çünkü benim lisemde her şeydi öğretmen,hayattı; soruyorum size insan hayatındaki herşeyi birkaç cümleyle anlatabilir mi?… Derste var gücüyle konuyu anlatan, sorular soran hoca, kantinden iki çay alıp düşünceli gördüğü öğrencisinin derdini dinleyen bir arkadaş, konuşmanın sonunda o'na öğütler veren bir abla veya abi, en sonunda da, “Her zaman yanındayım oğlum” diye güven veren bir anne, bir babaydı…
Evet, yalnız tarihi,matematiği, fiziği, ya da İngilizce'yi çok iyi bilmek öğretmenlik için yetmiyordu… Biraz, onyedi - onsekiz yaşındaki genci anlayabilmekti öğretmenlik, biraz şaka yapabilmekti, biraz gülmekti tüm üzüntü veren şeylere inat, biraz sevmekti öğretmenlik dağı, taşı, hayvanları, insanları… Kısacası hayatı sevmekti öğretmenlik…
Zamanı geldğinde onyedi yaşında olabilmekti öğretmenlik,15-20 yıl önce yaşadığı ilk aşka dokunabilmekti,Öğrencisinin başarısına ondan daha çok sevinmekti. Öğretmenlik biraz paylaşmaktı; Varlığı, yokluğu, umudu ve umutsuzluğu, öğrencisine kapısını açmaktı öğretmenlik. Evinde saatlerce öğrencileriyle birlikte zaman geçirmek onları sofrasına alabilmekti…
Kollamaktı biraz öğretmenlik, geride kalanın elinden tutup o'nu arkadaşlarının yanına götürmekti… Kaygılanmaktı biraz öğretmenlik, okula iki gün üste üste gelmeyen öğrencisini aramak, bir şey olduğunu zannederek o'nu merak etmekti öğretmenlik…
Okul bahçesinde öğrencisiyle zeybek oynamaktı ,dans edebilmekti öğretmen olmak, birlikte doğum günü kutlayabilmekti. Çünkü, o bir eğitimciydi ve hayat yalnızca derslerden ibaret değildi. O hayatı öğretmeliydi öğrencisine, ucuz market kekleriyle, yirmi kişilik bir sınıfta kutlanan doğum günlerinin, pahalı bir çikolatalı pastayla üç-beş kişiyle kutlanan doğum gününden daha güzel, daha mutluluk verici olduğunu öğretmeliydi…
Öğretmenlik sevgiyi öğretmen masasına koyup, tıpkı bir oda parfümü gibi sınıfın her köşesine yayılmasını sağlamaktı.Uykucu Semih'e de haylaz Özkan'a da aynı sevgiyi vermekti. Öğretmenlik insanı sevmekti, öğretmenlik, öğrencinin öğretmenlik tanımını yapamayacak kadar güzel hale getirebilmekti...
Öğretmenim sen olmasan ben bu yazıyı yazabilir miydim? Düşünüyorumda eğer sen olmasan yani hiç olmasan ben kaç yıl daha yaşayabilirim?
Hani dedim ya hayatın her evresinde,her yolun dönemecinde,her cümlenin virgülünde,vatanımın her köşesinde ilmek ilmek sen ve eserlerin varken yani kısacası hayatım olmuşken şimdi söyleyin bana ben hayatımı bir güne nasıl sığdırabilirim nasıl anabilirim?
Bu şanlı,kutsal mesleği anlatmaya kalkışmam bile hata belki özür dilerim öğretmenim...